Şarkıyı çalmaya başladığında daldı gözleri. Dudaklarındaki sigaradan mıydı gözlerinden yanaklarına süzülen ıslaklık, yoksa unutamadıklarından mıydı? Bitlis tütünüydü hem de. Ciğerini yakardı insanın. Gitarın perdelerine dokunan parmaklara nazaran midesine giren kramplar öldüresiye acı veriyordu. Bitsin istedi o an her şey.
Suzan.Gideli iki sene olmuştu. Gidilmesi gereken yollar olduğunda kimseye kal denmiyor. Öyle bir kalmak ki iki insana da benliğini terkettiren bir kalmak. Olmaz olsundu öylesi. Bir başına gitmek varsa aklının ucunda dahi, gidilmeli. Böylece sen sadece sana kalırsın, demir parmaklıklarını örersin etrafına.
Garipce'de koyda oturdukları taburelerden de almıştı eve, Cemal. Balkonda otururlardı, ellerinde sigaraları, Suzan'ın yaptığı kahvelerini yudumlarken. Garipce'de rüzgar güzel eser. Yaz, kış. Hiç farketmez.
Aklına düşmüştü işte nağmelerinde şarkının.
Gözlerindeki sakinliği hatırladı: "Neil Young - Like a Hurricane"
Bitti şarkı. Sigarasını montunun cebine koydu. Atkısını boynuna attıktan sonra dışarı çıktı. Hiç kilitlemediği kapıyı kilitledi.
Hala aynı adresteydi Suzan. Çalıştığı yeri de biliyordu.
Özlem duygusu kaplamıştı bir kasırga gibi etrafını. Tam seçemiyordu ismini, adını koyamıyordu bu kasırganın ama gitmeliydi.
Yolun karşısındaydı, elleri ceplerindeydi yine her zamanki gibi. Cemal'i gördüğünde yüzü asılmıştı sanki. Değişmişti Suzan, saçlarını uzatmış, rengini değiştirmişti.
"Merhaba."
"Merhaba Cemal."
Güneş doğarken Cemal uyumamıştı hala. Küçük bir merhaba ve günlük bir iki sorudan sonra ayrılmıştı Suzan'ın yanından. Suzan'ı cezalandırmak falan değildi amacı. Etrafındaki kasırganın adını görmüştü sonunda gözleri, bu özlem duygusu artık Suzan'a ait değildi.
Aynı taburede otururken sigarası vardı yine elinde. Suzan'ı görür görmez farketmişti, özlediği o değil, gençliğiydi. Sevgiyi başka bir kadında da bulabilirdi, ama zaman asla uyumazdı.