Unutulmaya yüz tutmuş, duvarlarında çatlaklarla, eskimiş boyasıyla yarına meydan okur gibi duran bir Don Kişot'u andırıyordu. Boynu bükük.
Tüm heybetiyle yıllardır açılmayı beklerken hep yanlış eller vurmuştu bu meşe ağacından yapılan kapıya. Oysa maharetli bir el vurduğunda ardına kadar açılacak olan avlusunda yıllardır oturulmayı bekleyen bir çift sandalye vardı. Derinlerinden gelen.
Görünen iki katı vardı bu evin. Mahzenleri kim bilir nerelere çıkardı. Pencerelerinin usta elinden çıktığı belliydi. Dışarıdan bakıldığında, yaşlı bir hanedan üyesinin ağırlığına benzer bir etki yaratırdı seyredende. Boyası dökülmeden önce erguvandı. Ayasofya gibi. Akşam güneşinin kızılıyla birleştiğinde fevkalade bir görüntü çıkardı ortaya.
Oysa çok yoktu yaşı. Çeyrek asırlıktı. Daha göreceği çok günler vardı elbet. Amansız yağmurlar, dinmek bilmez rüzgarlar çok yormuştu bu dik duvarları.
"Zaman alır sizden bunların yükünü.
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe çöker.
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir yerlerden bulup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız. Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir." *
Satırlarını okuduğu kitabı kenara bıraktı. Kül tablasında yaklaşık yirmi tane söndürülmüş izmarit vardı. Bir yenisini daha ekledi. İnsanın eksilerek 'hiç' olabileceği üzerine kafa yoruyordu.
*Murathan Mungan - Yaz Geçer / Zaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder