26 Kasım 2011 Cumartesi

Tezat




Yürüdüm. 

Yine soğuktu ikinci memleketim dediğim şehir. Kar vardı. Bir fotoğraf çektim, bir nefes de sigaramdan.

Attığın adımlar gömülür ya karda, tıpkı aldığın nefesle gömdüğün ruhun, benliğin gibi. Saklarsın kendini. Gerek yoktur mağarasından çıkarmaya yalnızlığa alışmış bu adamı. Sigaramın ucundaki sıcaklığın, ayaklarımın altındaki soğuğa, közün kızıl renginin, karın beyazına uyumu gibi kafamın içiyle dışı. 

Yürüdüm. Fotoğrafta görünen adam da kayboldu, geç saatlerde kimse bulunmaz böyle yerlerde, küçük Anadolu şehirlerinde. En sevdiğim yanı da budur zaten. 

Sevdiğim birisi bana, 'bu dünyada sonu olmayan hiç bir şey yok' demişti. Her günümü ısrarla sona değil de sonsuzluğa götüren bu hislerle yaşamaya alıştım. 

Yürüdüm. 
Paketin de sonu geldi. Ayaklarım üşüyor. Ellerim üşümez hiç benim.Ceplerimden hiç çıkmaz çünkü ellerim. Burnum var üşüyen, kıpkırmızıdır şimdi. 

Durdum. 

Ayaklarının ezberlediği yollarda eksilen taşları bile tek tek sayarken, içinde kopan hangi parçanın peşine düşebildin ki ? 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder