Bir zaman ayrımında duruyor çizgiler.
Aynaya baktığında, çekilmiş bir fotoğrafta görüyor gözlerinin etrafında beliren zaman ayrımlarını. Yaşam döngüsü; kısa olduğunu anlamak için dahi çok kısa.
Durdu o an. Elinde ne varsa bıraktı, oturdu. Sigarasından bir tane yaktı hızla. Nefes almaya ihtiyacı vardı. Kadir, 28'indeydi henüz. Yorgundu. Gözlerini kapattı, ne kadar şükürsüz olduğuna söylendi. İnsanın yanından geçerken seyirci kaldığı mutluluklara bakarken, aslında hiç gelmeyecek olan huzur için bir şekilde içinde yanan o umut ışığına inandırarak kendini, hayaller üzerine inşa ettiği o ütopik geleceğin bir çift sözle, bir çift gözle yerle bir oluşuna şahit oldu. Tekrar tekrar tekrar. Karnına üst üste kramplar giriyordu. Söndürmeden yenisini yaktı sigarasının. Durmadı Kadir. Düşünmeye, kendi hayatı üzerine çıkarımlar yapmaya devam etti. Ütüyü fişten çekip çekmediğini düşündü. Aceleyle kalktı, en sevdiği gömleğinin artık olmadığını fark etti. Yanmıştı. Biraz daha geç kalsa belki ev de yanacaktı. İşte; hayatın en mazlum yanını fark etti o an Kadir. Yaşamayı bu kadar istememesine rağmen ölüm ihtimali karşısında heyecanlanmıştı. Korkmuştu belki. Odanın duvarları bugüne kadar anlam veremediği bir beje boyanmıştı. Yanık kokusunu çekti içine. Camı açtı, hala ahşap camı olan evlerdendi bu. Rüzgarı hissetti. Kadir hep sevmişti rüzgarı, üşümeyi. Bir gün Mahmut'la otururken: "Ah be kardeşim; ne vardı hep kış olsa da kollar kollara dolanmış olsa. Ne var ki, insanlar samimiyeti hiç kaybetmese. Ne var ki, sıcaklığı bulduğu o koldan hiç çıkmasa. Kırmızı geliyor bana yaz. Yakıyor, dağlıyor içimi."
Parmağında bir yanma hissetti. Sigara bitmiş, rüzgara eşlik etmişti. Zaten bu zaman kayması, ayrılan bu zamanların çizgilerinde daha acı hissediliyordu.
Bedenini kiraladığı işe gitmek zorundaydı. İnsan bir yaşamak uğruna bu kadar sıkıntı çekmeli mi? Çekmemeli. Bir yaşamak uğruna bunca gereksiz telaş içine girilmemeli. Duygusuz diyaloglar kurulmamalı. Asgari şartları sağlamak zor değil, buralardan gitmeli ama cesaret olmalı.
"Zaten cesaretim olsa intihar ederim."
Kadir içinde ölüm olan hayaller kurardı sürekli. Aslında güzel şeyler düşünmek isterken bir anda namussuz bir olayın ortasında bombok vaziyette bırakırdı hayali Kadir'i. Hayatının doğru gittiği anlarda bile hayallerinde hep bir maraz çıkarırdı kendine. Mutlu ev, çoluk, çocuklu bir hayal düşündüğünde bile, bir hırsız gelip Kadir'i kesecek, evini yakacaktı. Kadir'in elinden alınmıştı özgürlüğü. Hayal dahi kuramadığı bu hayat ne içindi? Toplum için mi? Hayır. Çocukların için mi? Hayır. Eşin için mi? Annen baban için mi? Tanrı için mi? Hayır. Ölmek için. Sadece ölmek için yaşıyoruz. Nasıl olduğunun ne önemi var? Sen varsan dönüyor dünya, sen yoksan yok. "Benim için dönüyor dünya, ben yoksam varsın yangınlar sarsın evreni."
Masasına oturdu. Kiraladığı bedeni, zihni çalıştı. Saatlerce.
Bitti.
Akşam yemek yemeyi sevmez pek Kadir. İnsan yalnız olunca bazı gereksiz gereklilikler ekliyor hayatına. Akşam yemeği kalabalık yenmeli, en az birbirini seven iki kişi olmalı masada.
Yatana kadar okudu. Okumalı insan. Okudukça küçülüyorsun. Küçülmeli. Var olmanın pek bir anlam ifade etmediği bu materyalist dünyada.
Sol tarafına uzandı yine yatağın. Sıcaktı, lanet olası yaz bitmiyordu. Açık camdan dolayı sırtı tutulmuş, gece diğer tarafa dönerken acıdan uyanıyordu.
Bu şehrin ne karanlığı karanlık,
Ne sessizliği sessizlik,
Ne yalnızlığı yalnızlık.
Zamanın çizgileri üzerinde yürüyoruz, savruluyoruz. Ayrılıyor çizgiler, ayrılıyor zaman. Bedenler ayrılıyor, kıyılıyor tüm o saf duygulara. Dünyayı yaşamak, hisleri yaşamak olmalı. Farkında olmadan fazlasıyla bağlanıyoruz maddelere. Bağımlısı olduğumuz şeyler o kadar eksik ki. Biz de dolu olduğumuzu hissetmek için eksilmek zorunda kalıyoruz. Kendimizden veriyoruz sürekli.
İnsanlığımızı, hissiyatımızı kaybetmemek için yaşamalı. Gerekirse yalnız kalmalı, kabullenmeli ve tüm acıları sessizce çekmeli.
Merhaba Uçurum,
YanıtlaSilBir düşünce var; herkes yalnızsa aslında hiç de yalnız değiliz bu evrende, diye. Düşünce işte, sadece düş'ünce...
Kadir'e selamlar =)
Merhaba;
SilDüşlerin hepsi içinde her zaman düş-meyi barındırıyor maalesef. Daha önce de yazmıştım bu konuyla ilgili. Kadir, Mithat, Cemal, hepimizden anlatıyor aslında. Kendimizi dinlerken duymayı reddettiğimiz birçok şeyi anlatıyor belki de. Bunlar işte hep düş, hep düş-üş.
Bunlar aslında sürekli farkında olduğumuz şeyler. Ben öyle olmasın diye; ne bileyim yaşarken azalmayalım, ruhumuzu iş diye bir şeylere mahkum etmeyelim, bir şeylerin veya kimselerin bağımlısı olmayalım diye ne yapmalı, nasıl yapmalıyı merak ediyorum. Bunu yapabilenler vardır illâ, onları merak ediyorum. Düş'üşlerin de bir sonu olmalı.
YanıtlaSilOlmalı evet. Ama benim ulaştığım yerde henüz bir son yok. Açıkçası var olduğuna da inancımı kaybettim çokça. Aksine, yokuş daha dik, yol daha uzun görünüyor.
SilYapabilenler var evet; onlar da Murathan Mungan'ın dediği gibi: "melali anlamayan diğerleri".
Anlamak uğruna değil mi? Her şey ve hepsi. Kadir'in, diğerlerinin, bizim ve ötekilerin adına yaşamak dedikleri bu şey, hep anlamak uğruna.
YanıtlaSilAnlamak uğruna değil mi? Her şey ve hepsi. Kadir'in, diğerlerinin, bizim ve ötekilerin adına yaşamak dedikleri bu şey, hep anlamak uğruna.
YanıtlaSilEvet, kesinlikle öyle. Ama beyhude bir yerde de bu arayış. Çünkü anlamak göreceli, bizlere yetmeyecek hiçbir tanım.
SilAnlamak katmanlı ve yaşam/ömür, dediğin gibi, kısa olduğunu anlamak için bile yeterli değil.
YanıtlaSil